Kayıtlar

Çığlık çığlığa bir ayrılık değil de usulca bir gidişti. Hem senden, hem benden ve hem de bizden. Asaletine yakışacak bir son düşünürdüm. Buldum sandım oysa yanılmışım. Bazen bir hayatı sürdürmek bir hayatı bitirmekle başlarmış. Ve ben güçlü sanırdım kendimi sana yenilene kadar. Aşk üstüne konuşan bir blog olmadı hiçbir zaman biliyorum. Belki de bu yüzden kelimelerle oynayıp ahengi yakalayamıyorum. Aşk hakkında yazmak için hep toy buldum kendimi. Nerden bilebilirdi sevmeyi beceremeyen kalbim bu muhteşem duygu hakkında konuşmayı. Belki bir sonun başlangıcındayız. Biraz bıkmış biraz da huysuzuz. Herkese derman olabilecek bir şeyler söyleyebildim şimdiye kadar, kendime gelince neden bu suskunluğum? Yalnızlığın ayak seslerine kulağım aşinadır. Yastığa başınızı koyduğunuzda kalp atışını andıran o sesi bilir misiniz? İhtişamlı betimlemelerden uzak olacak. Sadeliğin göz kamaştırıcı büyüsüne kapıldım bir kez. Uzun uzun yazamadım seni. Ruhuna ulaşıp gezinemedim. Küçücük bir odaya sığdırdım tüm h
Bazen hava erken kararır. Hava basık ve kasvetlidir. Bazen yağmur erken düşer, bulutlardan habersiz. İnsan bazen düşünür, öyle konuşur. Kalp bazen kırılır, öyle hisseder. İnsanlar bazen gelir, dinlenmek için. Oysa senin haberin yoktur, yol kenarındaki bir banktan farksız olduğundan. Hayat akar devam eder. Her gün bir öncekinden farksızmış gibi gelir sana. Aslolan belki de budur. Ruhun tekamülü nasıl olur? Tekamül nedir? Hep ömür deriz de atlarız ayrıntıları. Tekamül kelime anlamı gereği olgunlaşmak, gelişmekse bir ömre sığdırmak ne kadar mümkün? Hayat bazen karşına sert bir bariyer gibi çıkar sen henüz yolun başındayken. Sen de çarparsın; başka çaren yoktur. Sonra topla enkazını der hem de yapayalnız. Yapayalnız dediysem zaman zaman yoluna yoldaş olanları da verir keza yeni engelleri de yüzüne vurmayı ihmal etmez. Tüm bunlar olurken içinden parça parça dökülür duyguların, yerine benliğine yabancı yeni duygular eklenir. Her yeni kişiye, her yeni duruma sonunu bilerek bakarsın. Bilirsin
  Yaşıyorum. Tam da söz verdiğimiz gibi. Bazen nergis bahçesinde geziyormuş gibi hissediyorum. Ama sonra, yağmur ansızın bastırıyor. Kalbimdeki acının azalması gerekmez miydi? Hayata karışıyorum, karıştıkça çoğalıyorum. Çoğalan sen misin, yoksa ben mi azalıyorum? Bildiğim tek şey şu; düşen omuzlarımı yere çeken, ruhum. Kocaman bir pazar yeri sanki. Koşuşturan insanlar, bağrışan satıcılar…  Vazgeçilmez sanırdım kendimi, ben bile kendimden vazgeçene kadar. Sahi bunca kirle ruhumuz kararalı ne uzun zaman geçmişti. Oysa yeni kurmuştuk tüm acılarımızın meze olduğu o masayı. Mutluluktan gözlerimiz kamaşmış, körlüğüne birkaç cenaze bile vermiştik. Hayat beni nereye götürüyorsun, bilemiyorum. Çivisi oynamış beynim, yosun tutmuş kalbim. Hani yine kırılmayacaktın söz vermiştik birbirimize… Bir yanıt gelmeyeceğini bilerek yine yazıyorum, ne kadar garip bir paradoks değil mi? Senin bu dünyadaki yansımanı istiyor kalbim. Gelsin ki göğüm güneş açsın tekrar. Yine şarkılar söyleyebileyim uçsuz bucaksı
  Asla başa dönmeyeceğim. Kaldığım yerden devam etmeye de niyetim yok. Sadece uzaktayım. Hepinize eskiden daha da yakınım aslında biliyorum. Keşke, ah keşke… Bu dünya için bu kadar hazırlıksız olmasaydım. Bir fotoğrafın anısı kadar yorgunum artık. Keşke yine yanımda olabilsen de düşmeyeyim diye tutsan bacaklarımdan. Kaç gün daha bu özlemle yaşarım bilemiyorum. Yaşadıklarımı da yaşadım sayılmaz pek. Yorgunluk dedim ya öyle koşmuşsun da nefes nefese kalmışsın gibi değil, başından bakınca sonunu görebildiğin uzun ve ince yolun başında otururmuş gibi bir yorgunluk. Tüm boşlukları senin kanınla doldurmuşum sanki. Bunun uğruna bir sürü insanın katili olmuşum da yine de masum kalmışım gibi. Hep çelişkilerden bahsederim ya sana bilirsin… Artık o çelişkiler bile tekdüzeleşti. Dayanılmaz bir hal aldı kafamın içi. Sadece uyuyabildiğimde susan seslerden bunaldım. Ah özlemek, neyi özlediğini bile bilmeden özlemek. Bu dünya için fazla cesaretli ölüm içinse fazla cesaretsizim. Keşke gittiğin güzel ül
Ben, seni çok özledim. Ruhuma dokunmana, kırılgan sesini duymaya, hiç dokunamadığım güzel ellerine dokunmaya çok daha fazla ihtiyacım var. İçimdeki seni senle doldurmaya, sana doymaya ihtiyacım var. Buluşacağımız güne yaklaşmanın sevinciyle ömrümü tamamlıyorum. Kalbimdeki sevgin kimseyi sevmeme izin vermiyor. Hayatımı, bu hayattan senin de geçtiğinin unutulmaması için devam ettiriyorum. Bir gün el ele bir sahil kasabasında gün batımını izleyebilir miyiz bilmiyorum ama emin olduğum tek bir şey var: Bakan gözlerimin ardında, hisseden kalbimin en içinde, dokunan tenimin her hücresinde sen her gün yaşıyorsun. Her gün sabah uyandığımda sen de benimle hayat buluyorsun. Eğer aslolan ruhsa benim bedenim ikimize de fazlasıyla yetiyor. Ruhumun en güzel şarkısı, kalbimin şifası; gittiğin o yerde burdakinden daha mutlu olduğunu hissettirdiğin için sana minnattarım. Yanına ulaşıncaya dek ikimiz için yaşayıp, yaşayamadığın her şeyi ikimiz için yaşayacağıma yemin ederim. Senin yokluğunun verdiği, baş
Resim
ANEKDOT: Sevgili Homo sapiens bir gün toprak ananın evladı olacaksın.Geçmiş olduğun tüm geçitler özüne yolculuğun birer parçası.Ve tüm özlüğün sen gelinceye dek bende gizli. Kağıt ve kalemin açtığı dünyada gezinmeye başladığımdan beri anlatabileceğimi düşünürdüm.Yazdıklarıma gelecek bir cevap beklentisiyle süregeldim.Farkında olmadan bu dünyanın şarkısını dilime pelesenk edip söyler oldum.Yazmak kaçış olmasa da kirlenen ruhumun arınma seansıydı. Yaşadığımız her an sonsuz yapraklı ilahi deftere yazı yazmaya devam ediyoruz.Bazen yazdıklarımızı demirden sandıklara koyup hiç açılmaması dileğiyle kilitliyoruz.Bazense ortalıkta unutulmuş güncel gazete izlenimi verip hikayenin ilgi odağı olmayan popülasyonun dahi okumasını sağlıyoruz.Peki, neden ayrıştırma içgüdüsüyle yaklaşıyoruz?Yapılan hatalar çok aşağılayıcı bir durumken elde edilen başarılar yüceltici bir durum?Yakışıklı, güzel, zeki, zengin ve diğer tüm yüceltici sıfatların sahiplerini sevmek bu kolayken zıttı sıfat sahiplerini sevmek ş
Resim
Ölümün sıcak nefesini ensemde meltem esintisi gibi hissediyorum.Sıcak bir yaz akşamı, denize karşı bir masa iki de sandalye.Ben ve yoldaşım oturuyoruz.Yolumuz farklı olsa da yoldaşım diyor bana…Yoldan kastını anlamaya çalışırken büyüyen gözlerimin içine daha da derin bakıyor.Gözlerinde saklı hüznü gözyaşlarına teslim etmeyecek kadar güçlü müsün sen?Kaç karanlık gecenin siyahını barındırıyor göz bebeklerin?Uğruna yıllarca şarkılar şiirler yazılmış yakamoz ne kadar da mütevazı göz kırpıyor bize görüyor musun demesiyle pembeliğini soluk sarıya bırakmış avuç içini   ayı içine sığdırabilecek kadar açıyor.’Bak burada işte avcumun içinde’ derkenki çocuksu gülüşüyle kalbimi de sığdırıyor bir avuca.Kaç hikaye daha yazıp kendine dekor olmayı bile layık görmeyeceksin sen? İlahi çocuk ben de geçtim bu yollardan demek isterdim sana.Tamam, ben bittim artık dediğinde daha yeni başlıyorsun demek; gözlerindeki yaşı ruhumun mendiliyle silmek isterdim.Sana siluetimle değil de kan akışı olan kollarımla sa